Klimik Bülteni - Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Yayın Organıdır
<
12
Kasım
2024
>

ESKİ SAYILAR

BÜLTEN ÜYELİĞİ

İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Yeterlik Sınavı (22 Aralık 2024, İstanbul)

Bu yıl 21. İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Yeterlik Sınavı, 22 Aralık 2024’te İstanbul’da yapılacaktır. Belirtilen tarihte hem teorik sınav hem uygulama sınavı yapılacaktır. Yeterlik Belgesi alabilmek için sınavın her iki aşamasında da başarılı olmak gerekmektedir.

Başvurularınızı başvuru formunu doldurarak 13 Aralık 2024’e kadar yapabilirsiniz.

Bilgi ve Başvuru İçin Tıklayınız

18-24 Kasım Antibiyotik Farkındalık Haftası

Antibiyotikler, 1940’lı yıllardan beri kullanılan, bakterilerin neden olduğu çoğu ölümcül ve bulaşıcı hastalıkları iyileştirmek için kullanılan ilaçlar. Antibiyotikler sayesinde son 75 yılda ortalama insan ömrünün uzadığı, milyonlarca hayatın kurtulduğu biliniyor. Ancak antibiyotiklerin kullanılmasıyla birlikte bakteriler direnç geliştirmeye başladı. Bir bakterinin bir antibiyotiğe dirençli hale gelmesi, artık o antibiyotiğin o bakterinin yol açtığı infeksiyonların tedavisinde kullanılamayacağı anlamına geliyor.

Açıklamanın Devamı İçin Tıklayınız

HIV Pozitif Donörlerden Yapılan Böbrek Naklinin Güvenliği

HIV pozitif donörlerden HIV pozitif alıcılara böbrek nakli, son yıllarda organ bekleme listelerindeki HIV pozitif bireyler için önemli bir seçenek olarak ortaya çıkmıştır. ABD’de “HIV Organ Policy Equity Act” kapsamında araştırma amaçlı yapılan bu nakiller, HIV ile yaşayan hastalar için güvenli bir tedavi seçeneği olabilir. Çalışmalar HIV pozitif donörlerden yapılan böbrek nakillerinin genel sağkalım oranları, greft başarısı ve infeksiyon riskleri açısından HIV negatif donörlerden yapılan nakillerle benzer sonuçlar verdiğini göstermektedir. Bu yeni uygulama HIV pozitif bireyler için organ nakli olanaklarını genişleterek yaşam kalitelerini artırma potansiyeline sahiptir.

Bu çalışma HIV pozitif donörlerden HIV pozitif alıcılara yapılan böbrek nakillerinin güvenlik ve etkinliğini değerlendirmeyi amaçlayan gözlemsel bir araştırma olarak planlanmış. ABD’deki 26 merkezde yürütülen çalışmada, HIV pozitif ve HIV negatif donörlerden böbrek nakli yapılan HIV pozitif alıcılar arasında güvenlik, sağkalım ve greft kaybı oranları açısından karşılaştırmalar yapılmış. Araştırma kapsamında 198 böbrek nakli yapılmış ve katılımcılar, HIV pozitif (99 kişi) ve HIV negatif (99 kişi) donörlerden organ alan alıcılar olarak iki gruba ayrılmış. Birincil değerlendirme kriteri olarak ölüm, greft kaybı, ciddi yan etkiler, HIV tedavisinin başarısızlığı gibi güvenlik olayları dikkate alınmış. Sonuçlar HIV pozitif donörlerden nakil yapılan alıcıların bir yıllık sağkalım oranının %94, üç yıllık sağkalım oranının ise %85 olduğunu, HIV negatif donörlerden nakil yapılan alıcılar için ise bu oranların sırasıyla %95 ve %87 olduğunu göstermiş. Greft kaybı olmaksızın sağkalım oranları ve red oranları gibi ikincil sonuçlar da her iki grup arasında benzer çıkmış. Ancak, HIV pozitif donörlerden böbrek alan alıcılarda HIV süper infeksiyonu oranı yüksek bulunmuş. Buna karşın HIV tedavisinde başarısızlık gibi ciddi bir sorun gözlenmemiş.

Bulguların HIV pozitif donörlerden böbrek naklinin güvenli bir seçenek olabileceğini ve HIV pozitif alıcılar için yeni bir tedavi seçeneği olarak klinik pratikte uygulanabilirliğini desteklediği sonucuna varılmış.

Durand CM, Massie A, Florman S, et al. Safety of kidney transplantation from donors with HIV. N Engl J Med. 2024; 391 (15): 1390-1401.

Makale İçin Tıklayınız

Kenya’daki Üçüncü Basamak Bir Sağlık Kuruluşunda Candida auris Salgınının Araştırılması ve Başarılı Bir Şekilde Kontrol Altına Alınması

Bu çalışmada Candida auris‘in neden olduğu bir hastane salgınının epidemiyolojik ve genomik incelemesini yapmak ve salgının kontrolüne yönelik önlemleri uygulamak amaçlanmış. Nisan 2019’da artan vakaları tespit ettikten sonra Ocak 2017 ile Haziran 2019 arasında C. auris‘li hastaların tıbbi kayıtlarından demografik ve klinik verileri toplanmış. Yoğun bakım ünitelerinde C. auris kolonizasyonu için nokta prevelans araştırmaları yapılmış. İzolatların antifungal duyarlılık testi ve genom dizilimi yapılmış. Sonrasında bir dizi infeksiyon önleme ve kontrol önlemi başlatılmış.

C. auris‘li otuz iki hasta tanımlanmış. Tüm hastaların yoğun bakım ünitesine yatış öyküsü varmış. Toplam 283 tarama sürüntüsü alınmış ve 57 C. auris izolatı tanımlanmış. 48 izolat üzerinde antifungal duyarlılık testi yapılmış. İki izolat hariç hepsi flukonazole dirençliymiş, bir izolatta amfoterisin B’ye de direnç tespit edilmiş. Kırk altı izolat genomundan 41’inin klonal olarak ilişkili olduğu ve Klad III’te belirgin bir genetik küme oluşturduğu görülmüş. C. auris kolonizasyonunun Haziran 2019’da %42’den Ağustos 2019’da %1’e düştüğü görülmüş ve sonraki dokuz ayda hastanede edinilmiş yeni kolonizasyon tanımlanmamış.

Bu çalışmayla Klad III C. auris‘in yeni bir genetik alt kümesi tanımlanmış. Ayrıca infeksiyon önleme önlemlerinin sıkı bir şekilde uygulanmasının C. auris bulaşmasını önemli ölçüde azaltabileceği gösterilmiş.

Ombajo LA, Kanyua A, Ngugi R, et al. Investigation and successful control of a Candida auris outbreak at a tertiary health care facility in Kenya. IJID Reg. 2024; 13: 100460.

Makale İçin Tıklayınız

HIV ile Yaşayan Bireylerde Tenofovir Alafenamid İçeren Antiretroviral Tedavinin Kesilmesinden Sonra Görülen Kilo Değişiklikleri, Antropometrik ve Metabolik Değişiklikler

Antiretroviral tedavi (ART) ile ilişkili kilo alımı, HIV ile yaşayan bireylerde dikkat edilmesi gereken bir husustur. Tenofovir alafenamid (TAF) alan hastalarda kilo alımı gözlemlenmiş olsa da TAF kesildikten sonra eski kiloya dönme potansiyeli hakkında çok az şey bilinmektedir.

İsviçre’de yapılan bu çalışmaya Ocak 2016 ile Mart 2023 arasında en az altı ay TAF içeren ART alan 6555 katılımcı dahil edilmiş. Çok değişkenli modeller kullanılarak TAF’a devam eden ve TAF içermeyen rejimlerden [tenofovir disoproksil fumarat (TDF) bazlı ART, dolutegravir/lamivudin (DTG/3TC) veya uzun etkili kabotegravir/rilpivirin (CAB/RPV)] birine geçen bireylerin kilo ve lipid düzeylerindeki değişiklikler karşılaştırılmış. Katılımcıların ortanca yaşı 54 imiş; %24.3’ü kadın, %13’ü siyah ırktanmış. Katılımcıların 5485 (%83.7)’inde TAF’a devam edilirken, 1070 (%16.3)’inde TAF içermeyen rejime geçilmiş. TAF kesilmesinden 12 ay sonra hastalarda düzeltilmiş ortalama kiloda 0.54 kg kayıp görülmüş (%95 GA= -0.98 ila -0.11). Tabakalı analizlerde TAF’tan TDF’ye geçiş 12 ay sonunda düzeltilmiş ortalama kiloda -1.84 kg (95% GA= -2.72 ila -0.97) , ortalama toplam kolesterolde -0.44 mmol/L ve ortalama trigliserit düzeyinde -0.38 mmol/L farkla ilişkilendirilmiş. TAF tabanlı ART’den DTG/3TC’ye (-0.17 kg, %95 GA= -0.82 ila 0.48) veya uzun etkili CAB/RPV’ye (-0.64 kg, %95 GA= -2.16 ila 0.89) geçiş ise kiloda anlamlı azalmaya yol açmamış.

Sonuç olarak HIV ile yaşayan bireylerde TAF’ın TDF ile değiştirilmesi,  bir yıl içinde vücut ağırlığında azalmaya ve lipid profilinde iyileşmeye yol açarken DTG/3TC veya CAB/RPV gibi TAF içermeyen diğer rejimlere geçiş önemli kilo değişikliklerine yol açmamış. Bu bulgular, ART kaynaklı aşırı kilo veya obeziteye sahip hastalarda karar alma süreçlerine rehberlik edecek kanıtlar sunmaktadır. Bu kilo değişikliklerinin zaman içinde devam edip etmediğini ve HIV ile yaşayan bireylerde kilo ile ilişkili kardiyometabolik komorbiditelerin görülme sıklığı üzerinde bir etkisi olup olmadığını değerlendirmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

Damas J, Munting A, Fellay J, et al. Weight, anthropometric and metabolic changes after discontinuing antiretroviral therapy containing tenofovir alafenamide in people with HIV. Clin Infect Dis. 2024; 79 (4): 990-8.

Makale İçin Tıklayınız

Çin’in Pekin Şehrinde İnfluenza Aşılarının Bir Yıl İçinde Akut Kardiyovasküler Olayları Önlemedeki Etkinliği

Aşıların akut kardiyovasküler olaylara karşı koruyucu etkileri hakkındaki tartışmalar sürmektedir.

Bu çalışmada Pekin’deki hastanelerden alınan elektronik tıbbi kayıtlar ve influenza aşı uygulama verilerini kullanarak, 1 Ocak 2016 ile 31 Aralık 2018 tarihleri arasında aşılanan ve iki yıl içinde en az bir akut kardiyovasküler olay yaşayan bireyler incelenmiş. Gözlem dönemi influenza aşısının yapıldığı günden (gün 0) itibaren sonraki 730 olarak belirlenmiş. İnfluenza aşısının koruyucu antikorlarının genellikle aşılamadan 2–4 hafta sonra gelişmesine ve aşının genellikle yılda bir kez uygulanmasına bağlı olarak maruz kalma dönemi influenza aşılamasından sonraki 29. günden itibaren sonraki 365 günü kapsayacak şekilde tanımlanmış. Kendiliğinden kontrollü vaka serisi tasarımı ile aşılamadan sonraki bir yıl içinde akut kardiyovasküler olayların göreceli insidansı (RI) ve %95 güven aralığı (GA) hesaplanmış. Toplam 1647 katılımcıda (medyan yaş 65 yıl, %38.43 kadın) aşılamadan sonraki 29–365 günlük dönemde olay riski, temel seviyeye göre 0.76 kat daha düşük bulunmuş (RI: 0.76; %95 GA= 0.68–0.84). Koruyucu etkinin daha genç katılımcılarda (p= 0.043) ve kardiyovasküler öyküsü olmayanlarda (p<0.001) daha belirgin olduğu, akut solunum yolu infeksiyonunun (p=0.986) ve aşılama sıklığının (p=0.272) ise etkisinin olmadığı tespit edilmiş.

Çalışmanın sonuçlarına göre influenza aşıları en az bir yıl boyunca akut kardiyovasküler olaylara karşı koruma sağlamaktadır ve bu durum kardiyovasküler hastalıkların önlenmesinde önemli bir potansiyel sunmaktadır.

Ma Y, Lu F, Suo L, et al. Effectiveness of influenza vaccines in preventing acute cardiovascular events within 1 year in Beijing, China. NPJ Vaccines. 2024; 9 (1): 177.

Makale İçin Tıklayınız

Meşrutiyet Mah. Rumeli Cad.
İpek Apt. No. 70 D. 7
(Rumeli Eczanesi üstü),
34363 Şişli, İstanbul
Tel. ve Faks: (0212) 219 54 82
E-posta: klimik@klimik.org.tr