Klimik Bülteni - Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Yayın Organıdır
<
25
Haziran
2024
>

ESKİ SAYILAR

BÜLTEN ÜYELİĞİ

Sağlık Bakımıyla İlişkili İnfeksiyonların Kontrolü ve Önlenmesinde Kritik Kararlar (25 Haziran 2024, İstanbul)

Derneğimizin 2023-2024 döneminin İstanbul’daki son aylık bilimsel toplantısı “Sağlık Bakımıyla İlişkili İnfeksiyonların Kontrolü ve Önlenmesinde Kritik Kararlar”, 25 Haziran 2024 Salı günü, 18.00-20.00 saatleri arasında yapılıyor. Aynalı Geçit, Meşrutiyet Caddesi, Avrupa Pasajı Kat 2, Beyoğlu adresinde yapılacak olan toplantıya tüm üyelerimizi bekliyoruz.

Saygılarımızla.
KLİMİK Derneği Yönetim Kurulu

Toplantı Programı İçin Tıklayınız

İnfektif Endokarditte Uzun Süreli Oral Supresyon Antimikrobiyal Tedavisi (SATIE Çalışması): Gözlemsel Çalışma

İnfektif endokardit (İE) tedavisinde oral supresyon antimikrobiyal tedavinin (SAT) rolü henüz tanımlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı, bir İE sevk merkezinde SAT kullanımını ve hastalardan elde edilen sonuçları tanımlamaktır. Çalışma 2016-2022 yılları arasında Fransa’da (Paris) yürütülmüş olup retrospektif gözlemsel bir çalışmadır. Belirtilen yıllar arasında SAT tedavisi alan tüm hastalar çalışmaya dahil edilmiştir.

Çalışmaya 42 hasta dahil edilmiştir. Ortanca Charlson Komorbidite İndeksi skoru (IQR) 3 (1-4) iken, 40 (%95) hastada intrakardiyak cihaz bulunuyormuş. En sık görülen mikroorganizmalar Enterococcus faecalis (15/42, %36) ve Staphylococcus aureus (12/42, %29) olarak tanımlanmış. SAT endikasyonları; klinik endikasyona rağmen ameliyat yapılmamasını (28/42, %67), protez materyalinin tam olarak çıkarılamamasını (6/42, %14), kontrolsüz infeksiyon kaynaklarını (4/42, %10), nükleer görüntülemede kalıcı anormal tutulumu (1/42, %2) veya önceki endikasyonların kombinasyonunu (3/42, %7) içermekteymiş. Antimikrobiyal olarak çoğunlukla doksisiklin (19/42, %45) ve amoksisilin (19/42, %45) tercih edilmiş. Ortanca takip süresi (IQR) 398 (194-663) günmüş. Beş hastada (%12) ilaç advers olayları görülmüş. Beş hasta (%12) takip sırasında ikinci bir İE atağı geçirmiş; bunların ikisinde yeniden infeksiyon (farklı bakteri türleri), üçünde olası nüks (aynı bakteri türleri) bulunmaktaymış. Çalışmadaki 14 (%33) hasta takip sırasında ölmüş. Bir yıllık sağkalım oranı %84.3 (%73.5-96.7) iken nüks olmadan bir yıllık sağkalım oranı %74.1 (%61.4-89.4) bulunmuş.

Sonuç olarak SAT, klinik endikasyona rağmen cerrahi olmaması nedeniyle çoğunlukla kardiyak cihazları olan hastalara uygulanmış. Beş hastada (%12) ikinci İE atağı bildirilmiş. Bu ampirik uygulamaya rehberlik etmesi için prospektif karşılaştırmalı çalışmalara ihtiyaç olduğu belirtilmiş.

Beaumont AL, Mestre F, Decaux S, et al. Long-term oral suppressive antimicrobial therapy in ınfective endocarditis (SATIE study): an observational study. Open Forum Infect Dis. 2024; 11 (5): ofae194.

Makale için Tıklayınız

Allojenik Hematopoetik Kök Hücre Nakil Alıcılarında Letermovir’in Primer Sitomegalovirus Profilaksisinde Kullanımı: İnfeksiyon ve Hastalık Önemli Bir Sorun Olmaktan Çıkabilir mi?

Sitomegalovirus (CMV) infeksiyonu, allojenik hematopoetik kök hücre naklinden (allo-HCT) sonra klinik olarak en sık görülen infeksiyon olmaya devam etmektedir ve morbidite ve mortalite ile önemli düzeyde ilişkilidir. Bu çalışmada, tedavi edilmemiş CMV reaktivasyonunu (uCMVr), klinik olarak anlamlı infeksiyon (cs-CMVi) ve hastalık (CMVd) insidansının yanı sıra letermovir (LET) primer profilaksisi ile tedavi edilen veya preemptif tedavi (PET) ile yönetilen allo-HCT hastalarının CMV ile ilişkili hastaneye yatış oranlarını, sonuçlarını tanımlamak ve karşılaştırmak amaçlanmış. Çalışma, HCT’den sonraki ilk 100 gün içinde LET ile primer profilaksi alan veya PET ile yönetilen yetişkin CMV seropozitif allo-HCT hastalarını kapsayan prospektif gözlemsel bir kohort çalışması olarak planlanmış.

Çalışma popülasyonu 105 (LET grubunda 28 ve PET grubunda 77) hastadan oluşmaktaymış; PET grubuyla karşılaştırıldığında, LET grubundaki hastalar alternatif donörlerden daha fazla allo-HCT almış (%54.5’e karşı %82.14, p=0.012). Her iki gruptaki hastaların yarısından fazlası CMVd açısından yüksek riskli olarak sınıflandırılmış. LET ve PET grubunda, cs-CMVi ve CMVd sırasıyla 0’a karşı 50 (%64.94, p=<0.0001) ve 0’a karşı 6 (%7.79, p=0.18) hastada gelişmiş. LET grubunda, 5 (%17.8) hastada uCMVr meydana gelmiş. PET grubunda cs-CMVi veya CMVd ile ilişkili hastane yatışları LET grubuna kıyasla sırasıyla 47 (%61.04) ve 0 imiş (p=<0.0001). Yüz günlük mortalite açısından fark gözlenmemiş.

Sonuç olarak LET primer profilaksisinin cs-CMVi ve CMVd’yi önlemede ve yetişkin allo-HCT hastalarında hastaneye yatışları azaltmada etkili olduğunu gösteren önemli veriler sunulmuş.

Herrera F, Torres D, Querci M, et al. Letermovir primary cytomegalovirus prophylaxis in allogeneic hematopoietic cell transplant recipients: real-life data from a university hospital in Argentina. Mediterr J Hematol Infect Dis. 2024;16 (1).

Makale İçin Tıklayınız

HIV-2’de İntegraz İnhibitörü İçeren Antiretroviral Tedavinin Klinik Sonuçları: Derleme

İnsan bağışıklık yetersizliği virusu tip 2 (HIV-2), Batı Afrika’da endemik olan ve HIV-1 infeksiyonuna kıyasla asemptomatik dönemin daha uzun olması, CD4+ hücre sayısındaki düşüşün daha yavaş olması ve daha düşük plazma viral yükleri ile karakterize olan HIV’in özel bir alt tipidir. CD4+ hücre sayılarına ve/veya viral yüke (VL) bakılmaksızın tüm HIV-2 ile yaşayanlarda (PWH-2) antiretroviral tedavinin (ART) başlatılması önerilmektedir. Mevcut antiretroviral ilaçların önemli bir kısmının HIV-2’ye karşı aktif olmaması veya kısmen aktif olması nedeniyle HIV-2 infeksiyonuna yönelik tedavi seçenekleri sınırlıdır. Geçmişte ART kombinasyonunda proteaz inhibitörleri tercih edilmekteydi; ancak son yıllarda integraz inhibitörlerinin kullanımı da oldukça yaygınlaşmıştır.

Bu çalışmada 1 Ocak 2004’ten 1 Aralık 2023’e kadar HIV-2 mono-infeksiyonu veya klinik sonuçların PWH-2’de CD4 + hücre ve/veya HIV-2 viral yük yanıtı olarak tanımlandığı çalışmalar incelenmiş. Toplamda 519 makalenin 22’si incelemeye dahil edilmiş ve çalışmaların çoğu vaka serileri olacak şekilde belirlenmiş. Toplam tedavi kürü incelenen hasta sayısı 319 olup, bu kürlerin yarısı tedavi deneyimi olan kişilerden oluşmaktaymış. Tedavi rejimlerinin çoğu RAL (n=132) ve ardından DTG (n=125) içeriyormuş. EVG içeren günde bir kez sabit doz kombinasyonunun etkinliği üç çalışmada değerlendirilmiş ve bir çalışmada BIC/TAF/FTC alan 24 hastadaki sonuçlar açıklanmış.

Bu incelemenin sonuçları, PWH-2’de daha önce tedavi görmemiş hastalarda RAL, DTG, BIC ve EVG kullanımının desteklediğini göstermiş. Bununla birlikte tedavi deneyimi olan popülasyon için etkinlik daha düşükmüş; ancak daha önceki tedavi rejimlerinde virolojik başarısızlık yaşayanlarda integraz inhibitörlerinin değerli bir terapötik seçenek olarak düşünülebileceği belirtilmiş.

Boschloo WJ, van Welzen BJ. Clinical outcomes of ıntegrase strand transfer ınhibitors containing antiretroviral therapy in HIV-2: a narrative review. Infect Dis Ther. 2024; 13 (6): 1161-75.

Makale İçin Tıklayınız

COVID-19 Aşısı/İnfeksiyonu ile Çocuklarda Yeni Başlayan Astım Arasındaki İlişki: Küresel TriNetX Veritabanı Bilgileri

COVID-19 salgınının, çocuklarda yeni başlayan astımla bağlantısı da dahil olmak üzere potansiyel uzun vadeli sağlık etkileri önemlidir. Astım, çocukların sağlığını önemli ölçüde etkiler, olumsuz sonuçlara ve okul devamsızlığında artışa neden olur. Ortaya çıkan kanıtlar, COVID-19 infeksiyonu ile yetişkinlerde yeni başlayan astım oranlarının artması arasında olası bir ilişki olduğunu öne sürerek, çocukların solunum sağlığı üzerindeki etkisine ilişkin endişeleri artırmaktadır.

Bu çalışma, TriNetX veritabanından elektronik tıbbi kayıtları kullanarak 1 Ocak 2021 ile 31 Aralık 2022 tarihleri arasında geriye dönük bir kohort çalışması olarak tasarlanmıştır. SARS-CoV-2 RT-PCR testi yapılan 5 ila 18 yaşlarındaki iki çocuk kohortu analiz edilmiş: COVID-19 infeksiyonu olan ve olmayan aşılanmamış çocuklar ve infeksiyonu olan ve olmayan aşılanmış çocuklar.

Çalışmada, aşı durumundan bağımsız olarak, COVID-19 ile infekte çocuklarda infekte olmayan çocuklara kıyasla yeni başlangıçlı astım insidansının önemli ölçüde daha yüksek olduğu bulunmuş.

Birinci kohortta aşı olmayan COVID-19 ile infekte çocukların %4.7’si bir yıl içinde yeni başlangıçlı astım geliştirirken, COVID-19 olmayan akranlarında bu oran %2.0 bulunmuş. İkinci kohortta aşı olan COVID-19 ile infekte çocuklarda yeni başlangıçlı astım insidansı %8.3 iken infekte olmayanlarda bu oran %3.1’den yüksekmiş. Ayrıca, alt grup analizleriyle erkeklerde, 5-12 yaş arasındaki çocuklarda ve siyahi veya Afro-Amerikan çocuklarda daha yüksek riskler belirlenmiş. Duyarlılık analizleri bu bulguların güvenilirliğini doğrulamış.

Sonuç olarak çalışma, COVID-19 infeksiyonu ile çocuklarda yeni başlangıçlı astım riskinin artması arasında güçlü bir bağlantı olduğunu ve bunun aşılananlarda daha da belirgin olduğunu vurgulamaktadır. Bu, çocuklarda COVID-19’un uzun vadeli solunum etkilerini azaltmak için devam eden izleme ve özelleştirilmiş sağlık hizmetleri stratejilerine olan kritik ihtiyacı vurgulayarak, pandemi sırasında astımı yönetmek ve önlemek için kapsamlı stratejiler gerektiği vurgulanmaktadır.

Yang CY, Shih YH, Lung CC. The association between COVID-19 vaccine/infection and new-onset asthma in children – based on the global TriNetX database. Infection. 21 Haziran 2024.

Makale İçin Tıklayınız

Meşrutiyet Mah. Rumeli Cad.
İpek Apt. No. 70 D. 7
(Rumeli Eczanesi üstü),
34363 Şişli, İstanbul
Tel. ve Faks: (0212) 219 54 82
E-posta: klimik@klimik.org.tr